Kentleşme Sürecinde Aleviler

“Ta ezelden benim fikrim
Enel Hakk idi zikrim”
Yunus Emre

Türkiye’de köyden kente göç ile kentlere yoğun şekilde gelen Aleviler, uzun yıllar uyum sorunu yaşadılar. Merkezi yönetimin biçimlendirdiği politikaların baskısı altında da yaşanmaya mecbur edildi. Bu baskılarla bitlikte tarım toplumu özelliğinden kaynaklı sorunları, kentlerde iş bulma problemi günlük yaşamda yeni sorunları da beraberinde doğurdu. Ancak hizmet sektörü alanında kapıcılık, hamallık, tellallık veya inşaat sektöründe ağır işlerde iş bulabildiler.

Eğitim ve öğrenime çok önem veren Aleviler, kent koşullarının tüm zorluklarına karşın çocuklarının okuması için fedakarlıktan kaçınmadı. Öğrenimlerini tamamlayan gençler ise birçok meslek dalında işe atıldı. Toplum bu sayede kentlilere ayak uydurabilmesini ancak 2. 3. kuşaklarda yakalayabildi.

1970’li yıllarda Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Malatya’da katliamlara maruz kaldığı halde, toplum olarak Alevilerin, devlete yönelik kayda değer bir karşı çıkışına rastlanmadı.

Yaşanan bunca zulme karşın (dönem dönem üniversiteli Alevi gençlerin birkaç itirazını saymazsak) 1990’lı yıllara kadar sessizliğini korudu. Çok acıdır ki ilk kez toplum olarak sessizliğini 1993 yılında bozdu. İrticacı güruh tarafından 2 Temmuz 1993 yılında gerçekleştirilen Sivas-Madımak Oteli katliamı bir milat oldu. Ülke genelinde kitlesel protestolar yaptılar.

Ve Aleviler bu gibi saldırıların ve katliamların devam edeceği endişesiyle toparlanmaya ve örgütlenmeye ihtiyaç duydu. Modern toplumsal hayat içinde inancını ve geleneksel kültürünü yaşayabilmesi için arayışa girdiler; lakin uygun zemin aradıklarında devletin kanunları ve Diyanet İşleri Başkanlığı engeliyle karşı karşıya geldiler.

90’lı yıllara kadar Hakk’a yürüyen canlarını camilerde uğurlayan Aleviler; camide namaz kılmadıkları için cami imamları ve çalışanları tarafından ağır hakaretlere uğradılar.

Artık çekilmez hale gelen bu durumdan sonra cemevlerinin yapılması önemli bir ihtiyaç nedeniyle zorunlu hale geldi. Tüm engellemelere karşın Aleviler, kendi olanaklarıyla arsa satın alarak inanç merkezlerini buralara inşa ettiler.

Toplum birlik olup, mücadele ederek engelleri aşıp ibadethanelerine kavuştu, kavuşmasına lakin devlet ve siyasi iktidarlar tarafından cemevleri hâlâ yasal bir zemine oturtulmadı. AHİM kararları askıda bekletilmektedir.

İşte tam da bu dönemde büyük kentlerde çokça Alevi sivil toplum dernekleri kuruldu. Bu derneklerin kurucuları 1980 faşist darbesi sonrasında dağılan sosyalist sol hareket içinde yer alan kişiler oldular. Bu dernek kurucusu gençler inanç merkezlerini de yönetir oldular. Toplum bu gençlerine kucak açıp sahip çıktı ve yanlarında yer aldı.

Ne yazık ki bu gençler ülkedeki onlarca sosyalist sol örgütlerinin ideolojik anlayışlarını Alevi ulularının adlarıyla kurulan (Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal gibi) derneklere ve cemevlerine de taşıdılar. Ve Aleviliğe yeni tanımlar yaptılar. Hakk-Muhammed-Ali, 12 imamların adlarını sözde kullanarak halka başka konuştular, kendi içlerinde ise “Bizim Ali ile Arap Ali aynı değildir. Bizim Ali insan sevgini, ilahi aşkı temsil eder; Arap Ali ise elinde Zülfikar denen kılıç ile insan öldürendir.” diyecek kadar ileri gittiler. Bu söylem toplumda büyük rahatsızlık yarattı.

Yazar Faik Bulut bu görüşlerin üstüne adeta tüy dikti. İlk bakışta kulağa hoş gelen “Ali’siz Alevilik” başlığını taşıyan bir kitap yayınladı. Bu kitabındaki savlar Aleviler arasında infiale yol açtı. Gençler arasında yaygın bir şekilde tartışıldı. Kitap Aleviler sayesinde onlarca baskı yaptı.

Bu yetmezmiş gibi Faik Bulut’u destekler nitelikte bir makale yazan bilim insanı İsmail Beşikçi de “Alevilerde Kafa Karışıklığı”nı ele aldı. İlginçtir! Alevilerin kafasını karıştıran kendisiyle aynı dünya görüşünü paylaşan Faik Bulut’tu. Her ikisi de Sünni kökenli. Ne tesadüf ki iki yazarın da kitap ve makalesi Alevilerin toparlanmaya ve örgütlenmeye başladığı döneme denk geldi.

Yani anlayacağımız bu gibi yazarlar ve akademisyenler Alevilerin yakasını bırakmıyor, bırakmayacaklar da…

Bu modern çağda Alevi aydınları, yazarları, akademisyenlerinin bu duruma el atmaları için geç sayılmaz. Alevi demokratik kitle örgütlerini, Alevi dedelerini de dinleyerek ve anlayarak tartışmalara netlik kazandırmaları bir görev olarak onlara düşmektedir.

Yapılan bir araştırmada sadece İstanbul’da belediye kayıtlarına geçen bir yılda vefat eden 50 bin kişiden sadece dört bin canın cenazesi cemevlerinde kaldırılıyor. Bu Alevilerin çoğunluğu cenazesini camide kaldırıyor demektir. Çok düşündürücü ve şaşırtıcı değil mi?!..

Aleviler, Aleviliği iğdiş etme gayretleri içinde olan toplum mühendislerinden ve misyonerlerden kurtarmalıdır. Yoksa her geçen gün sistemli ve düzenli asimilasyon faaliyeti sürdüren kişilerin saldırılarına karşı savunmasız kalarak asimile olmaya devam ediyorlar.

HZ. HIZIR

Anadolu Alevileri geleneksel inanç anlayışının yaşam geleneği olarak Şubat ayını “Hızır Ayı” olarak kabul eder. Bu da şu anlama gelmekte; bu yıl Şubat ayının 3. Perşembe’si ayın 15’ine rastlamaktadır.

Bu durumda Hızır Orucu bu yıl Şubat’ın 13-14-15’inde, yani Salı günü başlayıp Perşembe günü biter ve Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan akşam da kurbanlar tığlanıp, lokmalar paylaşıldıktan sonra Cem ibadeti yapılır. Hızır ayında canlar yöresine göre üç gün, beş gün, yedi gün de oruç tutmaktadırlar. Genel kabul ise üç gündür.

Hızır inancı gelenekten geleceğe sürecek olan kadim bir inançtır. Elbette ki salt Alevi toplumunda yaşayan bir inanç ta değildir. Türkiye’de, Asya’daki Türk cumhuriyetlerde, İran’da, Irak’ta Suriye’de ve Balkanlardaki Müslüman toplumlarında da Hızır inancı diriliğini korumaktadır.

Canlar, Hz. Hızır’ın zor durumda kalanların yardımına koşan, kalbi temiz, iyiliksever insanlara her zaman yardım ettiğine inanır. Hızır, uğradığı yerlere bolluk ve bereket dağıtıp insanların dileklerini yerine getirendir. Dertlilerin derdine derman, hastalara ise şifa verendir. İnancımıza göre Hızır’ın bastığı yerler bereketlenir, yeşillenir, bol mahsul verir. İnananlar yoksullukta, kıtlıkta, hastalıkta, dara düştüklerinde Hızır’ı yardıma çağırıp, dertlerine derman olması için yakarırlar.

Yetiş Carımıza Ya Bozatlı Hızır!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir